6 Ekim 2011 Perşembe

kpsss

kpss

Ziyaretçi Defteri

Site hakkındaki görüş, öneri ve isteklerinizi yorum bölümünü kullanarak buradan paylaşabilirsiniz.

Maliye Bakanlığı Muhasebe'den Çekiliyor. Vergi Usul Kanunu Defter İstemiyor.


Özkan Cengiz
SMMM-Bağımsız Denetçi
ozkan@ozkancengiz.net
(06.10.2011)

Tüm Makaleleri



Vergi Konseyi tarafından hazırlanan Vergi Usul Kanunu Tasarısı görücüye çıktı. Bu tasarı önemli bir kesim için merakla bekleniyordu. İlk olarak neden merakla beklendiğinden kısaca bahsedersek.

Biliyorsunuz Yeni Türk Ticaret kanunu tutulması gereken defterden, uygulanması gereken muhasebe standartlarına, kadar mevcut durumda vergi usul kanunun düzenlediği konularda yepyeni düzenlemeler yapıyordu.

Bu nedenle eğer vergisel düzenlemeler yapılmaz ise 01.01.2013’ten sonra biri vergi usul kanunu ve muhasebe uygulama genel tebliğlerine göre birisi de Ticaret Kanunu ve Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına göre tutulacak iki defterimiz olacaktı.

Bir kesim meslek mensubu ve akademisyen Maliye Bakanlığının bu etkinliğinden asla vazgeçmeyeceğini ve bu konuda direneceğini, bir kesim meslek mensubu ve akademisyen de başta Sn. Mehmet Şimşek olmak üzere Maliye Bakanlığı yönetim kadrolarının bu konuya olumlu yaklaştığını ve mutlaka geçişi yapacağını iddia ediyordu.

Vergi konseyi’nin 05.10.2011 tarihi itibariyle yayınladığı Vergi Usul Kanunu tasarısı ile bütün sorulara cevap veriyor Kanun incelendiğinde ilk göze çarpan Madde 139.

Muhasebe usulünü seçmekte serbestlik 

Madde 139- 
Defter tutacaklar 135 inci maddedeki amacı sağlamak ve tabi oldukları kanunlara bağlı kalmak şartıyla defterlerini ve muhasebelerini işlerinin niteliğine uygun olarak diledikleri usul ve biçimde düzenlemekte serbesttirler.  

Tasarıdaki bu maddenin bugün geçerli olan Vergi Usul Kanunumuzda şu şekilde düzenleniyor.

Muhasebe Usulünü Seçmekte Serbestlik

Madde 175-
Mükellefler bu kısımda yazılı maksat ve esaslara uymak şartiyle, defterlerini ve muhasebelerini işlerinin bünyesine uygun olarak diledikleri usul ve tarzda tanzim etmekte serbesttirler. (3762 sayılı Kanunun 1'inci maddesiyle eklenen hüküm) Ancak, Maliye Bakanlığı; muhasebe standartları, tek düzen hesap planı ve mali tabloların çıkarılmasına ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bunları mükellef, şirket ve işletme türleri itibariyle uygulatmaya ve buna ilişkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.

Görüldüğü üzere kanun bu maddesi önceki vergi usul kanunun muhasebe usulüne ilişkin yaptığı düzenlemeler arasında iki önemli fark var;

birinci fark Maliye Bakanlığına 3762 Sayılı Kanun ile verilen düzenleme yapma yetkisi iptal ediliyor.

İkinci olarak ta tabi oldukları kanun düzenlemesini yaparak bir nevi Türk Ticaret Kanunu’na göz kırpıyor.

Maddeyi okuyanlar hemen 135. maddeyi merak etmiştir. O maddeye baktığımızda bir çarpıcı yenilikle daha karşılaşıyoruz.



Amaç 
Madde 135- 
(1) Defter tutacaklar, defterleri aşağıdaki amaçları da sağlayacak biçimde tutmak ve defter kayıtları esas alınarak vergi kanunlarındaki belirlemelere göre vergi matrahlarına ulaşılacak şekilde “vergi matrah bildirimi” düzenlemek zorundadırlar. 

a) Mükellefin vergi ile ilgili servet, sermaye ve hesap durumunu tespit etmek, 
b) Vergi ile ilgili faaliyet ve hesap sonuçlarını tespit etmek, 
c) Vergi ile ilgili işlemleri belli etmek, 
ç) Mükellefin vergi karşısındaki durumunu hesap üzerinden kontrol etmek ve incelemek, 
d) Mükellefin hesap ve kayıtlarının yardımıyla üçüncü şahısların vergi karşısındaki durumlarını, emanet niteliğindeki değerler dâhil, kontrol etmek ve incelemek. 
(2) Maliye Bakanlığı amaçların sağlanması ve çıkarılacak “vergi matrah bildirimi”ne ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.

Bu maddeyi incelediğimizde artık yeni bir bildirim ile karşılaşıyoruz. Katıldığımız seminer ve eğitimlerde hep diyorduk ki artık çok eskilerden yaptığımız gibi Ticari Kardan Mali Kara geçiş tablosu dediğimiz bir tablo ile vergi matrahımızı hesaplayacağız. Muhasebe düzenimiz TFRS’lere göre olacak. İşte Maliye Bakanlığı bu formun adını koymuş “Vergi Matrah Bildirimi”

Madde 135 gördüğünüz üzere sizden defterinizi vergi ile işlemleri belli edecek şekilde tutmanızı ve Vergi Matrah Bildirimi ile de bu işlemleri Maliye bakanlığının istediği şekilde dönüştürmenizi istiyor.

Pekiyi gelelim yazımızın başlığını dedik ki VUK Yevmiye ve Kebir istemiyor işte bunu düzenleyen bölümde “Bu Kanuna Göre tutulacak Defterler” başlıklı ikinci bölüm burada sayılan defterler şu şekilde;
  1. Serbest Meslek Kazanç Defteri
  2. İşletme Defteri
  3. Yabancı Ulaştırma Hasılan Defteri
  4. Ambar Defteri

Bugün geçerli olan Vergi Usul Kanunumuzda Olan Bilanço usulüne göre tutulacak defterler bölümü yeni vergi usul kanunun da yer almıyor. Yani bu konuda vergi usul kanunu bir düzenleme yapmıyor. Buradaki işi Türk Ticaret Kanunu’na bırakıyor.

Yeni Vergi Usul Kanunumuz yaklaşık 108 sayfa bu kanun içerisindeki değerleme ilkeleri, enflasyon düzeltmesi, finansal kiralama işlemleri vb muhasebeyi ve hesaplanan karı etkileyen düzenlemelerin Türkiye Finansal Raporlama Standartları ile karşılaştırılması benzer ve ayrı yönlerin tespit edilmesi önümüzdeki süreçte konuyla ilgili meslek mensupları ve akademisyenler tarafından detaylıca incelenecektir.

Hakan SADIÇ

5 Ekim 2011 Çarşamba

spk türev araçlar hakkında

Ortakların Şirketeborçlanma yasağı ve fatura ödeme süresine yeni düzenleme

Ortaklarının şirkete borçlanma yasağı ve fatura
ödemelerinde süre sınırı / Akif AKARCA -
Dr.Mehmet ŞAFAK (30.09.2011)

Ortaklarının şirkete borçlanma yasağı ve fatura ödemelerinde süre sınırı / Akif AKARCA – Dr.Mehmet ŞAFAK
Bilindiği üzere 6102 sayılı "Türk Ticaret Kanunu" ile 6103 sayılı "Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun" 14 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yeni Türk Ticaret Kanunu, Türkiye Muhasebe Standartları'nın uygulanması ile internet sitesi kurma zorunluluğuna ilişkin hükümler hariç olmak üzere, 01 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecektir.
Yeni Türk Ticaret Kanunu, ticari hayat ile ilgili birçok önemli değişiklik getirmekte ve ticari yaşamı önemli ölçüde değiştirecek olan düzenlemeler içermektedir. Yeni Türk Ticaret Kanunu ile hayatımıza girecek bu değişikliklere zaman zaman önceki yazılarımızda yer verilmiş olup, bu yazımızda da daha önceki yasal düzenlemede bulunmayan ve Yeni Türk Ticaret Kanunu ile uygulanmaya başlayacak olan iki yeni uygulamadan söz etmek istiyoruz. Bunlardan ilki; anonim şirket ortaklarının ya da limited şirket ortaklarının ortağı oldukları şirketlerden borç mahiyetinde para alamayacak ya da şirketlerine borçlanamayacak olmalarıdır. İkincisi ise; mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödeme vadelerine getirilen sınırlamadır.
Anonim şirket pay sahipleri ve limited şirket ortaklarının şirkete borçlanma yasağı
Bilindiği üzere bugüne kadar Türkiye'deki hemen hemen tüm şirketler cari hesap yoluyla ortaklarına borç para vermekte ve bu vesile ile şirketten para çekmektedirler. Yeni TTK ile pay sahiplerinin şirkete borçlanmalarını engelleyecek bir yasak hükmü getirilmiştir. Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun anonim şirketlerle ilgili düzenlemeleri arasında yer alan 358'inci maddesindeki hüküm şöyledir: "(1) İştirak taahhüdünden doğan borç hariç, pay sahipleri şirkete borçlanamaz. Meğer ki, borç, şirketle, şirketin işletme konusu ve pay sahibinin işletmesi gereği olarak yapılmış bulunan bir işlemden doğmuş olsun ve emsalleriyle aynı veya benzer şartlara tabi tutulsun."
Anılan hükme göre;"iştirak taahhüdünden doğan borç" dışında, anonim şirket pay sahiplerinin şirkete borçlanmaları yasaklanmaktadır. Anılan yasanın gerekçesinde de açıklandığı üzere, getirilen bu yasağın amacı, ticaret hayatında yaygın olan, kazandığı boyutlar dolayısıyla verdiği zararlar bir hayli genişlemiş bulunan, bir kötü ve sakat uygulamayı önlemektir. Anılan hükümle pay sahiplerinin şirkete karşı borçlanmalarının yani, birçok iş ve işlemde şirket kasasını kullanmalarının, kişisel harcamalarını bu kanaldan yapmalarının, hatta şirketten para çekmelerinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Ancak, maddenin "Meğerki" diye başlayan bölümünde ifade edildiği üzere; şirketin işletme konusu dahilinde kalmak kaydıyla, işletmesi dolayısıyla şirketle iş yapan pay sahiplerinin bu işlemler nedeniyle şirkete borçlanmaları yasak kapsamı dışındadır.
Anılan hükme aykırılık cezai yaptırıma da bağlanmış olup, kanunun 562'nci maddesinin (5) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca, kanunun 358'inci maddesine aykırı olarak şirkete borçlananlar üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılacaklardır.
Anılan borçlanma yasağı ve cezai yaptırım, kanunun 644'üncü maddesinin (1-b) bendi hükmü uyarınca, limited şirket ortakları için de uygulanacaktır.
Ancak yasa koyucu, anılan uygulamanın yaygınlığını gözeterek, söz konusu ceza hükmünün uygulanabilmesi konusunda anonim şirket pay sahiplerine ve limited şirket ortaklarına bir geçiş dönemi tanımıştır. 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 24'üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun 358'inci maddesine aykırı şekilde, anonim veya limited şirkete borçlu olan pay sahipleri ve ortaklar borçlarını, kanunun yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren üç yıl içinde, yani 1 Temmuz 2015 tarihine kadar, nakdî ödeme yaparak tamamen tasfiye etmek zorundadırlar.
Borcun kısmen veya tamamen başkası tarafından üstlenilmesi, borç için kambiyo senedi verilmesi, ödeme planı yapılması veya benzeri yollara başvurulması tasfiye sayılmayacaktır. 1 Temmuz 2015 tarihine kadar tasfiye gerçekleşmez ise, 562'nci maddenin beşinci fıkrası gereği ilgililerin cezaî sorumluklarına gidilecektir (6103 sayılı Kanun/24/f-2 md.).
Yine, tasfiye süresinin geçmesinden sonra, şirketin alacaklıları, alacakları için, şirkete borçlu olan pay sahibini veya limited şirket ortağını takip edebilecektir (6103 sayılı Kanun / 24/f-3 md.).
Ticari hayatta mal ve hizmet bedellerinin ödeme süresine getirilen sınır
Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun 1530'uncu maddesinde, madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, Avrupa Birliği'nin "Geç Ödemelerle Mücadele Yönergesi"ndeki düzenlemeler esas alınarak, ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde ödeme süresine ilişkin sınırlandırıcı düzenlemeler yapılmıştır. Anılan madde hükmüne göre;
1- Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu tutulamayacağı hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya belirtilen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşer.
2- Mütemerrit (temerrüde düşen) borçlunun alacaklısı sözleşmede öngörülen tarihten ya da ödeme süresinin sonunu takip eden günden itibaren, şart edilmemiş olsa bile faize hak kazanır.
3- Sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise, borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır:
a) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
b) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin alınma tarihi belirsizse mal veya hizmetin teslim alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
c) Borçlu faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce almışsa, mal veya hizmetin teslim tarihini takip eden otuz günlük sürenin sonunda.
d) Kanunda veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulünün öngörüldüğü hâllerde, borçlu, faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha önce almışsa, bu tarihten sonraki otuz günlük sürenin sonunda; şu kadar ki, kabul veya gözden geçirme için sözleşmede öngörülen süre, mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz günü aşıyor ve bu durum alacaklının aleyhine ağır bir haksızlık oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz gün olarak kabul edilir.
4- Sözleşmede öngörülen ödeme süresi, faturanın veya eş değer ödeme talebinin veya mal veya hizmetin alındığı veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı tarihten itibaren en fazla altmış gün olabilir. Şu kadar ki, alacaklı aleyhine ağır bir haksız durum yaratmamak koşuluyla ve açıkça anlaşmak suretiyle taraflar daha uzun bir süre öngörebilirler. Ancak alacaklının küçük yahut orta ölçekli işletme (KOBİ) veya tarımsal ya da hayvansal üretici olduğu veya borçlunun büyük ölçekli işletme sıfatını taşıdığı hâllerde, ödeme süresi, altmış günü aşamaz.
5- Gecikme faizi ödenmeyeceğini veya ağır derecede haksız sayılabilecek kadar az faiz ödeneceğini, alacaklının geç ödeme dolayısıyla uğrayacağı zarardan borçlunun sorumlu olmayacağını veya sınırlı bir şekilde sorumlu tutulabileceğini öngören sözleşme hükümleri geçerizdir. Geçersizlik durumunda aşağıdaki altıncı (kanun maddesinde yedinci) fıkra uygulanır.
6- Bu madde hükümleri uyarınca alacaklıya yapılan geç ödemelere ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede öngörülmediği veya ilgili hükümlerin geçersiz olduğu hâllerde uygulanacak faiz oranını ve alacağın tahsili masrafları için talep edilebilecek asgari giderim tutarını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası her yıl ocak ayında ilan eder. Faiz oranı, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'da öngörülen ticari işlere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olmalıdır.
7- Mal veya hizmet bedelinin taksitle ödenmesinin öngörüldüğü durumlarda, bu maddenin ödeme sürelerini düzenleyen hükümleri birinci taksit bakımından uygulanır. Her bir taksit tutarının ödenmeyen kısmı yedinci fıkrada öngörülen oranda gecikme faizine tabidir. Alacaklının küçük veya orta ölçekli işletme veya tarımsal veya hayvansal üretici olup borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hâllerde taksitle ödemeyi öngören sözleşme hükümleri geçersizdir.
Yasa maddesinin gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere anılan hüküm; üreticileri, KOBİ'leri ve fatura ya da eşdeğer ödeme talepleri karşılığı hizmet veren ticari işletmeler ile kişileri, şartları dayatma konumları güçlü ticari işletmeler, özellikle market, süper market, hiper market gibi alışveriş merkezleri karşısında korumaktadır. Pazarlık güçleri ile konumları aynı olmayan kişi ve işletmeler arasında sözleşme özgürlüğü ilkesinin geçerli olmayacağı modern hukukun kabul ettiği bir ilke olup, tüketicinin, sigortalının, işçinin, küçük pay sahibi ile yatırımcının ve rekabetin korunması alanlarında bu ilke geçerlidir. Üretici firmalar ile KOBİ'lerde söz konusu ilkenin kapsamındadır. Çoğunlukla finansal açıdan pek de güçlü olmayan üretici, KOBİ ve benzeri işletmelerin teslim ettikleri malların ve hizmetlerin bedellerini zamanında alarak ekonomik yapılarını güçlendirmelerine yardımcı olmak, Pazar ekonomisine hakim yeni bir yaklaşım olup, yukarıda belirtilen AT (AB) yönergesi de bu yaklaşımın somut örneğidir. Anılan Yönergede de belirtildiği gibi, bir çok büyük ve güçlü işletme geç ödemeyi bir finansman aracı olarak kullanmaktadır. Ancak bu araç marketlere, süper marketlere, hiper marketlere ve benzeri güçlü ticari işletmelere mal ve hizmet verenleri çok güç durumda bırakmakta, finansal durumlarını sarsmakta, hatta iflasa da sürüklemektedir. Anılan hüküm bu kötü uygulamanın önüne geçmek için öngörülmüştür.
Anılan yasa düzenlemesi Türkiye için ticarette yepyeni bir çığır açabilecek uygulama öngörmekle beraber, bu uygulamanın önüne önemli engeller çıkabileceği de büyük olasılık dâhilindedir. Umarız, yasa maddesi bu haliyle uygulama imkânı bulabilsin.
Kaynak: Dünya Gazetesi


Hakan SADIÇ